Konya geçmisten beri hem cografi konumu, hem de birçok medeniyete ev sahipligi yaptıgından ötürü oldukça önemli bir sehir. Hititlerden baslayıp, Frigler, Lidyalılar gibi medeniyetlerin istilasına ugramıs, Selçukluların hakimiyetine girmis, Karamanosullarının baskentligini yapmıs, 1467 yılında ise Osmanlı İmparatorlugu'nun egemenligine geçmis. Yıllarca Hristiyanların hac yolunun ugrak noktası olmus.
Ülkemizin yüzölçüm olarak en büyük sehri. Seker pancarı üreticisi. Sanayi olarak da gelismis sehirlerimizden ve bu nedenle de günümüzde oldukça fazla göç alıyor.
Bütün bunlar ayrı ayrı önem tasısa da Konya'yı asıl özel yapan, yerli yabancı çok sayıda turisti çeken, tasavvufta Mevlevi yolunun öncüsü, ünlü Mesnevi eserinin yazarı Mevlana Celaleddin Rumi'dir. Mevlana Konya'da yasamıs, yine burada vefat etmistir. Mevlana baslı basına bir yazı konusu, çok derin...Biraz olsun Mevlana'yı anlamak, onu hissetmek için Konya dogru adres.
Konya'yı yılın her dönemi ziyaret edebilirsiniz, ancak sehir özellikle Mevlana'nın ölüm yıldönümü olan, Hak'a kavustugu gece Seb-i Aruz yani Dügün Gecesi olarak adlandırılan 17 Aralık ve haftası en yogun günlerini geçirir, dünyanın farklı yerlerinden ziyaretçiler onu bu haftada ziyaret eder. Bu yıl 742. yıldönümünü kutlamak için biz de bu grubun bir parçası olduk.
Tam da 17 Aralık gecesi sema törenine katıldık. Sema gösterisi herşeyden çok farklı, izlerken huzur buluyorsunuz. Tavsiyem, 17 Aralık haricinde bir günde bu gösteriyi izlemeniz. Hatta Seb-i Aruz haftasından bagımsız, çünkü gösteri hem daha büyük salonlarda oluyor ve bu enerjiyi tam hissedemiyorsunuz, hem de bu gece protokol katılımı oldugundan program oldukça uzun sürüyor. (Istanbul'da da her cumartesi Galata Mevlihanesi'nde sema gösterilerini izlemeniz mümkün)
Konya'da ilk ve en önemli görmeniz gereken yer, Mevlana Türbesi ve Müzesi. Müzeye girmeden önce dısarıdan baktıgınızda dikkatinizi çekecek ilk sey, yesil bir kubbe olacak. Mevlana'nın türbesi iste bu yesil kubbenin altında bulunuyor. Içeri, avluya girerken sagda Selimiye Camii'sini görüyorsunuz. Avluda solda türbenin girisi, sagda ise müze sizi karsılıyor. Türbenin haricinde dikkat çeken parçalar, degerli el yazmaları ve dergah esyaları.
Mevlana'nın can dostu Sems-i Tebrizi'nin türbesi ise ayrı bir yerde. Ölümü farklı sekillerde yorumlanan Sems'in Türbesi'nin öldürüldügü yere yapıldıgı varsayılıyor. Bir takım kaynaklar ise öldükten sonra dipsiz bir kuyuya atıldıgını söylüyor.
Bir diger önemli eser, Ince Minareli Medrese. Bugün burası Tas ve Ahsap Sanatlar Müzesi olarak kullanılıyor. Bu medrese, 1264 yılında, Vezir Sahip Fahrettin Ali tarafından hadis ilmi okutturulmak üzere yaptırılmıs. Islam sanatında süsleme esası yok ancak asıl gösteris burada ana kapıda. Kapı ve minaresi oya gibi islenmis, göz alıyor. Yapının kudretini gösteriyor. Taç kapısı 5,5 mt. yüksekliginde ve kapının üzerine Yasin-i Serif islenmis. Sagda ve solda islenilen yabani enginarlar ile cennetin güzelligi tasvir edilmeye çalısılmıs. Minaresi mavi çini kaplama.
Dısarıda daha önceden ögrencilerin kaldıgı bir yatakhane varmıs ancak yıkılmıs. Hz. Mevlana da burada dersler vermis. ıçeri girdiginizde ise, karsınızda su anda kullanılmayan bir tas havuz, yukarı dogru baktıgınızda ise yine heybetli bir kubbe dikkatinizi çekecek. Kubbede de Ayetel Kürsi islenmis. Çiniler de yine orjinal. Müzede tahta oymalı kapılar ve Selçuklulardan kalma tas eserler sergileniyor. Burada Selçukluların simgesini, çift baslı kartalı da görüyoruz. Daha önce farklı sembollerde kartal kullanılmıs ama çift baslı kartal simgesini ilk defa Selçuklular kullanmıs.
Konya'daki en önemli eserlerden biri aslında Karatay Medresesi. Ancak halen restorasyonda oldugu için burayı ziyaret etme imkanımız olmadı.
Yukarıda saydıgım eserler dısında Konya'da ayrıca Üçler Türbesi'ni, Aleaddin Camii'ni ve ilk insası 17. yy. olan ve Karamanogullarından kalan, hala ibadet edilebilen Serafettin Camii'ni ziyaret edebilirsiniz.
Konya'nın merkezini bitirdikten sonra, 10 km. uzaklıktaki Sille kasabası da listenize eklemeniz gereken yerlerden. Burası aslen bir Rum köyü. Ismi de Rumca'dan gelmekte, aslen köpürerek akan su anlamını tasımakta. 1950'lerden, baraj yapımından sonra suları azalmıs. Hristiyanların Hac yolunca bir durak noktası, ticaret kervanlarının ugrak yeri imis. Ancak hem tren yolunun yapılmasından sonra, bu noktanın Konya merkeze kayması ile gerilemis hem de 1924'deki mübadele sonrasında Rum nüfusunu kaybetmis. Su anda 3500 kisilik bir nüfusa sahip. Turizm ile beraber yavas yavas canlanıyor, butik oteller açılıyor. Kasabadaki Aya Elenia kilisesi, restore edilmis ve müze haline getirilmis. Özellikle bahar aylarında sakin bir gün geçirmek için ideal gibi görünüyor.
Bir diger ilçe ise Meram. Evliya Çelebi Seyahatname'sinde Konya'nın bugünkü Meram ilçesine, bag ve bahçelerden bahsederken "Bag-ı Meram" demis ama, bugün burada mesire yerleri, çay bahçeleri ve restoranlar bulunuyor. Aralık ayında, kimseler yoktu ama bahar aylarında oldukça keyifli olmalı.
Gelelim Konya mutfagına...En basta olmazsa olmaz "etli ekmek" geliyor. Bunun yanında benim sadece bir sarkıdan bildisim ama aslında bir yemek olan, iskender tadındaki "tirit" buranın ünlü yemeklerinden. Ama en basta kuru bamyadan yapılan bir bamya çorbası alınmalı. Ve tabi ki tatlı. Bizim favorimiz saç arası oldu. Börek seklinde, fıstıklı, kaymaklı, serbetli bir tatlı!
Hediye olarak sekerleme almak isterseniz, bu tarz serbetli tatlıları yanınızda götürmeniz zor olabilir. Onun yerine, sevdiklerinize hatta kendinize, mevlana sekeri, konya sarması veya bence aralarında en güzeli olan hurma sekerini götürebilirsiniz. Bu sekerleri Mevlana Türbesi'nin hemen yanıbasındaki Meşhur Konya Şekercisi'nden alabilirsiniz.
Konya'yı ziyaret etmek için bir haftasonu yeterli. En güzeli bir tur programı ile hareket etmek veya bir haftasonu kendi aracınız ile gelmek. Geldiginizde, bu güzel yemeklerin tadına bakın ve Mevlana'nın sehrini, buranın o mistik havasını soluyun.
Comments